Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yanlışlanabilirliğe göre, dünyaya ilişkin hiçbir şeyi kesin olarak bilemeyiz. Kesinlik, bilimin sunabileceği bir şey değildir. Popper, nesnel bilimin ampirik temelinin mutlak olamayacağını belirtir. Ona göre, bilimin kuramlarının yükseldiği yer adeta bataklıktır. Bilim kazıklar üzerine dikilmiş bir yapıya benzer. Kazıklar yukarıdan aşağıya doğru bataklığa sarkar ama var olan doğal bir tabana dayanmaz. İşte bu nedenle de kazıklar sağlam bir katmana dayandığında, onları daha derine çakmaktan vazgeçemeyiz. Kazıkların yapıyı taşıyabileceğini düşündüğümüzde, yalnızca geçici bir süre için sağlam bir yere dayandıklarını belki kabul edebiliriz (Say 2010; 96).
Reklam
Sosyal bilimlerde nesnel yasalara ulaşmak insan ilişkilerinde nesnelliğe ihtiyaç duyar. İnsan ilişkilerindeki nesnellik bizzat bu ilişkilerin merkezinde olan insanların, ilişkinin seyrine bir etkide bulunamaması anlamına gelmektedir. Zira eğer etki edebilmiş olsa genel geçer yasaların tespit ettiği ilişki düzleminin dışına çıkması gerekecektir (Say 2010; 88):
Schutz'a göre her türlü bilgi, tanımı gereği sosyaldir ve öznelerarasıdır. Mannheim'e göre, ise doğru ve nesnel bilgi ancak seçkinlerin işidir (Say 2010; 65):
Buraya kadar gördüğümüz şey aslında Newtoncu determinizmin atomaltı fiziği için geçerli olamayacağının ifadesidir. Determinizm kendi varlığını sağlayabilmek için kesinliğe muhtaçtır. Kesinlik ise ölçülebilir ve somut olmayı gerektirmektedir. Fizikçilerin fiziksel olanı somutlaştırma çalışmaları bu kesinliği yakalama çabalarından kaynaklanıyordu. Oysa kuantum fiziği bize hem soyut olana ilişkin düşünce geliştirme gerekliliğini göstermekte hem de bir şeyin kesinliğinden kimi zaman kaçınmamızı öğütlemektedir. Kesinliği istediğimiz anda her şey bulanıklaşmaktadır. Bu durum fiziksel nesnelerin algılanışıyla doğrudan ilişkilidir ve algı üzerine söylenmesi gereken yeni şeyler ortaya koymuştur (Say 2010; 54).
Newton fiziğinde bir şey ya parçacık ya da dalgacık olacağı için onların aynı anda ulaşılır olması gerekirken, kuantum fiziğinde belli bir zamanda ancak birisine ulaşmak mümkündür. Bu durumda da elektron parçacık halindeyse yerini, dalga halindeyse hızını ölçmek mümkün olmaktadır. Dolayısıyla hızını ve yerini aynı anda ölçmek mümkün değildir (Say 2010; 52-53).
Reklam
Görelilik Einstein'ın teorisinde doğrunun değişkenliğine işaret etmez. Doğrunun değişken olduğu sosyal bilimler açısından görelilik anlamına gelir. Oysa fizik biliminde görelilik uzay, zaman, hareket ve cisimle anılabilir (Say 2010; 48).
Husserl'in nesnel felsefi bilgi arayışı ve Heidegger'in teori pratik ayrımını reddedişi , önemli ölçüde on dokuzuncu yüzyılın hakim düşünce biçimi pozitivist yaklaşıma verilen bir cevaptır (Say 2010; 43).
Eski Yunan düşüncesinden beri Batı felsefesi, ''insanın kendini anlamasının hep theoria'dan, bir transandantal Ben'den hareketle mümkün olacağını'' sanmasından kaynaklanmaktadır. Theoria eski Yunan geleneğinde insanın kendini dini törenleri seyrederek, pratik bir amaç taşımadan dışarıdan kendine yabancılaştırarak seyretmesidir (Say 2010; 35).
Fenomenolojinin bilgi sosyolojisi açısından sahip olduğu önem Alfred Schutz'la birlikte açığa çıkmıştır. Schutz'un teınel tezi: her türlü bilgi , tanımı gereği sosyaldir veya onun terimleriyle ifade edersek, özneler-arasıdır(Say 2010; 33).
Reklam
Yirminci yüzyıldaki görecilerin öne sürdüğü görelilik biçimi ise öznenin göreceli bakışını ifade etmektedir. Onlara göre, özne, içinde yaşadığı gruptan bağımsız olamayacağı için ilişkilerini geliştirdiği grubun bakış açısına bağlıdır (Say 2010; 32).
Husserl'in geliştirdiği fenomonoloji nesnel bilginin sezgisel yolla kavranabileceğini söylemektedir, Nesnel bilgi, öznenin aşkın bir bilgiye ulaşması sonucunda elde edilir ki, bu da öznenin deneyimlerinden kurtulması gerektirmektedir. Çünkü ona göre, kişiler kendi dünyasına göre görür ve bu da doğru bilgiye ulaşmada engelliyici olmaktadır: Kişinin kendi konumuna göre görme özelliğini aşması sonucunda nesnel bir bilgiye ulaşılabilir. Böylece Husserl kendi çağındaki subjektif bilgi olarak kabul edilen felsefi düşüncenin nesnellik iddiasındaki doğa bilimlerinden daha fazla ölçüde genel-geçer olduğunu söylemektedir (Say 2010; 31-32).
Zira öznel bilgi metafizikle birleştiğinde aşkınlığa dönüşebilmektedir. Bilgide göreliliği ve çoğulculuğu savunanlar sadece merkezi bir önemi ortaya koyacak bütün düşüncelere karşı durmuşlardır. Fakat gerçekte bir merkeze veya referans noktasına göndermede bulunan bütün düşüncelerin temelinde onlara göre, Platon'dan beri süregelen metafizik ve aşkınlığa yol açan idealizm kaynaklı felsefe yer almaktadır (Say 2010; 24-25).
Carpenter, genelleme ve kapsam arasındaki ilgi yönünden bu durumu dikkat çekici bir şekilde ortaya koyar. Ona göre, ''genelleme ne kadar geniş kapsamlı olursa, derinliği de o kadar azalır (Say 2010; 20).
Pozitivizmin bilimi mutlaklaştırmaya çalışmasının yanlışlığından yola çıkarak hiçbir şeyde kesinliğin olamayacağını söylemek başka bir yanılgıdır (Say 2010; 17)
18 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.